19 Aralık 2013 Perşembe

Beni Aşıp Sende Var Olmak...

   Gururun pençesinde yüreğim, rahatsız ediyor vahşi ruhumun tırnaklarını
   Umudumdur hala, sıkıştırdıkça pençesini, hissettiğim acılarım
   Kanayan her yarada bir can müjdesi duyup, sararan yaprak misali
   Tekrardan umutlanmak, ilk defa ağladığı, o ilk nefesi solumaya


   Gözümdeki ışığı söndüren karanlıklara her dalışımda
   Yönünü bulmaya çalışan yarasanın haykırışlarında çırpınıp dururum
   Soyutluğunda hislerin kapatıp gözlerimi bağırdığımda karanlığa
   Gelen her yankıda ümitsizliğe boğarım, belirsiz yolumu
 
   Bakışlarımın esareti altında girip, hislerimi savurduğumda boşluğa
   Hayalini kurduğum odamı boyarım arzuladığım renklere.
   Yedi rengi aşıp yeni renkler peşinde koşmak mı, ucu belirsiz...
   Manaya varlığımı, hislerime benliğimi vermek, sureti aşıp.
   Kalbimin sıcak çarpışlarında eritmek varlık hislerimi
   Yokluğumu, varlığına sığındırıp, beni aşıp sende var olmak....

18 Aralık 2013 Çarşamba

Kitap Okumak Sanattır! Buyurun Sanatın İncelikleri

   -Kitap nasıl okunmalıdır? 
   Aslında çok da önemli gelmeyen bu soru göründüğü gibi değildir. Okumak, her türlü okumak önemlidir ama neyi nasıl okumakta bunun kadar önemlidir. Zihinsel gelişim olayı için yapılması gerekenler yahut yaklaşım şekilleri mevcuttur. Uzun zaman sonra çok ciddi bir yazıya giriştiğim için cümlelerim çok resmi farkındayım ama bir müsaade buyurursanız yine güler yüzlü cümlelere döneceğim.
   Evet arkadaşlar bizim yanılgılarımızdan bir kaçını bu mecra da gözler önüne sunacak olursak; herkes doğruları yazmaz yahut tarafsız yazı yoktur. İnsan olmanın en büyük gereği bir aklımız ve fikrimiz var. Yaşamak için düşünmeye mahkumuz. E düşünmek demek taraf olmak demek değil mi size sorarım?
    Evet, konudan sapmadan devam edelim. Okuduğunuz konu hakkında hiçbir fikriniz yoksa eğer, yani yazan kişinin tarafını anlayacak bilgi birikiminiz yoksa bu gerçeği bilerek okuyun derim. Dışarıda okuduğunuz hakkında bir savunma yaparken yazarın doğrularıyla konuşursunuz aksi takdirde ve bu sizi tuhaf durumlara düşürebilir. Bunun için yapmanız gereken o konu hakkında ya başka bir karşıt görüş kitap okumak yahut G
oogle amcanın eşliğinde azıcık araştırma yapmaktır. Ancak bu sayede yazarın tarafını ifşa eder ve iki yahut daha fazla görüş içinden kendi öz düşüncenizi ve tarafınızı belirleyebilirsiniz. Konu hakkında kendi görüşünüzü oluşturmadan BAŞKALARININ DÜŞÜNCELERİYLE SAVRULMAYIN! Diyelim o an için yırttınız tartışmada yada konuşulan ortamda. Bu sözleriniz off-record yani kayıt dışı olsa da karşınızın beyninde saklanabilir ve siz bu söylediğiniz sözleri sonradan düşünüp de konu hakkındaki fikrinizi değiştirirseniz ileride o beyinler sizin kafanıza kakabilir bunları. Bizde yalan yok hemşerim.
   Yalan yok demişken. Aslında fazlaca da yalan var bunu da söylemeden etmemek gerek. Sizlerin gözünde şu anda ben yalan söylemiyor olarak gözükebilirim. Ama nereden biliyorsunuz benim yalan söylemediğimi? Ama korkmayın yalan söylemiyorum. Kendi kuyumu kazmış olabilirim ama bazen kendimizden başkalarını da düşünmemiz gerekir. Biraz kendim hakkında acıtasyonla beraber kamu spotu vermiş bulunduktan sonra tekrar yalanlara geri dönelim. Bu dünyada her şeyi hemde yalansız saf gerçekle bilmek imkansızdır! Çok iddialı bir söz olabilir ama maalesef böyle. O gazetede yada kitabı yazanlar sadece kendi gördükleri kadarını bilirler. Çevresi geniş olabilir ya da istihbaratçı dahi olabilir bu kişi amenna ama bilmediği şeyler illa vardır ve insanlar bildikleri konulardan bahsederken aralarda bilmediği şeyleri de yutturmayı severler. Bunu başkalarına karşı değil kendilerine karşı bir gol sayarlar adeta. Kendi bilgi düzeyini bir başkası bilmez elbet sen bilirsin sadece. Bildiğin konuyu söylerken bilmediklerini kesin doğrular şeklinde söylediğinde kendi bilgi düzeyinin arttığını hissedersin ve bu hazzı yaşamak için böyle bir davranışta bulunursun.
   

16 Aralık 2013 Pazartesi

Mucizeler Sizlerin Eseri!

       İçimde hep bir gün bir söz söyleyeceğim yada bir şey yapacağım ve bütün kaderim değişecek diyen çılgınlar gibi bir ses var. O ses bazen öyle yükseliyor ki mesela yerden bir atık ambalaj alıp çöpe atınca birisi gelse işte dünyayı kurtardın! dese görevim diyebilecek hale gelebiliyorum. İnsan olmak gerçekten zor zanaat bu kadar çok karmaşaya rağmen yaşayabilmek, hiç bir anın bize ne getireceğini bilmeden rahatça davranabilmek gerçekten de ilginç. Aslında hepimiz çok büyük riskleri göze alıyoruz tamam belki körü körüne ama düşününce bunları insanın tüylerinin ürpermemesi imkansız. Âna kulak vermek gerek bazen neler olduğunu anlamak için. Sessiz kalıp evreni dinlemek hayatı gözden geçirmek, hangi mucizeleri korkusuzca gerçekleştirdiğimizi görmek gerek!

11 Aralık 2013 Çarşamba

Uluslararası Hukuk Mu Olurmuş Hiç

    Uluslararası Hukuk diye bir dersim var bu dönem. Yani o kadar tuhaf bir ders ki diyecek bir şey bulamıyorum aslında. Ayrıca devletlerin ne kadar yanar dönerli olduğunu da gösteriyor bu ders o yüzden sevmiyor da değilim. Konular iyi güzel. Vizeden önceki gece ilan ettiğimiz hukukçuluğumuz ile çelişkili olaylar hakkında yargılamalar yapmak o kadar güzel ki. Her türlü yoldan gidiyoruz inanın gayet güzel de geliyor ama bir ayrılık olduğunda hepimizin dediği bir tek şey var ki o da hangi devlet güçlüyse onun istediği olur.
     Olay bu. "That's it!". Diyebilecek başka bir şey mevcut değil çünkü. Adamlar o kadar uğraşmışlar, devletlerin arasında bir hukuk ilişkisi kurmuşlar ama güçlü bir devlet olduğu anda bir tarafta bütün kanunları yok olup, istediğini yaptırıyor o devlet.
    Uluslararası Hukuk'a başlarken girişte denilen şey ise bütün devletlerin eşitliği ilkesiydi. O yüzden birbirlerine karşı yargılama yapmaları mümkün değildi. Aralarında ikisinin de kabul ettiği şekilde çözülüyordu dertler, problemler.
    Tamam güzel dedim bütün devletler eşit ne güzel. Sonra bir başladık ki diğer olayları görmeye, eee gördükçe de sorgulamaya başladık haliyle. İnsan ancak bu kadar kılıf uydurabilir kendine. Adamlar koskoca hukuk konusu yaratıyor ama inanır mısınız adam akıllı bir kural bile yok. Hepsinin sonunda bir ekleme var diyor ki: "İlgili devletlerin aralarındaki anlaşmaların hükümleri saklıdır." Ivır zıvır bir şey.
    Diyorlar ki artık dünya da sahipsiz toprak kalmadığı ve diğer devletlere savaş açarak toprak kazanmak gibi bir şey yasak olduğu için herkesin toprakları bellidir diyor. Ne güzel değil mi. Ama sömürgeciliğe gelince büyük devletler bir susuyor adeta "o nedir?" diyor. Vallahi pes demek geliyor insanın içine. Ayrıca o kadar çok kavram karmaşası ve belirsizliği var ki. Bizim hocamızın söylediği bir konuyu burada aktarmadan edemem. Birleşmiş Milletler, Filistin'i gözlemci devlet statüsüne yükselttiğini açıklamıştı yakın zaman da. Bizim hocada şunu diyor bunun öncesinde böyle bir statü yoktu diyor. Yani düşünsenize devlet olarak kabul etmemek için o kadar çok çabalıyorlar ki. Fakat çıkarları oluşunca bir parmak bal çalıyorlar Filistinlilerin ağzına onları mutlu edip ellerindeki büyük şekeri kapıyorlar. Gerçekten de insanın gülesi gelmiyor mu sizce de??
    İşte böyle bir ders Uluslararası Hukuk. Fazlasıyla zevkli, sıkmıyor insanı hatta büyük bir şaşkınlığa sevk ediyor dersin sonunda ve düşünüyorsunuz ister istemez bu oyunları yada insanlığın ne olduğunu....

10 Aralık 2013 Salı

Yeni Sezon Gribi

     Geçen gün annemle konuşurken hasta olduğumu anladı. Dedi bu yıl ki grip daha kötüymüş dedi,  dikkat et kolay geçmiyormuş dedi. Ben de güldüm biraz benimki geçen senenin gribi dedim. Ama her zamanki gibi anneler haklı çıktı ve gribim güncelleme yaparak beni o eşsiz, mükemmel hatta harikulade gelişmişliğiyle berbat etti. Önceden hasta olduğumda yine günlük işleri rahatça yapardım en azından düşünme yetimi kaybetmezdim. Fakat bu öyle mi? Kitap okuyorum bir süre tıkırında gidiyor her şey, sonra bir bakıyorum kafam darma duman olmuş, okuduklarımı anlayamaz hale gelmişim, bir cümleyi defalarda okuyup anlamaya çalıştığım halde bir türlü idrak edemez olmuşum.
Normal grip olsa bir kasları etkiler gerisine karışmazdı ama bu öyle mi beynimi bile ele geçirmiş gibi hissediyorum.
   Bu sene grip virüsleri fena gelişmiş. Aman dikkat edin, bana bir şey olmaz da demeyin. Kendimden bilip de söylüyorum maalesef ki bu canlı mı cansız mı belli olmayan mahlukatlar bu sezon fena çalışmış.
   Gerçekten de anlamış değilim her sene nasıl bu kadar değişebiliyor bu grip illeti. Her sene bir şey gribi daha çıkıyor resmen. Yok kuştu, domuzdu, attı derken bu seneki gribe daha bir sıfat yakıştıramasalar da durumlar vahim benden söylemesi...

9 Aralık 2013 Pazartesi

Neden Sevdiklerini Kendine Benzetmeye Çalışıyorsun?

     Fazla takmaya gerek yok, hayatı yahut kişileri. Hele sık boğaz etmeye hiç gerek yok, En sevdiğini bile.. Çünkü Ölçü kaçar illa paranoyaklaşır insan git gide onun için en temizi değiştirmek, olmadığı kişiye dönüştürmek değildir asla, var olduğu gibi seninle olan tezatlığıyla sevmektir, kabullenmektir. Yoksa kopar taraflar birbirlerini düzelteyim derken. Açık olmalıdır insan farklılıklara. Evet doğamızda vardır her şeyi, herkesi kendimize benzetmeye çalışmak. Ama unutulmamalıdır insan farklılıklara tadarken daha fazla zevk alır. Daha bir farkına varır kendinin...

Duyguların Şahı Aşk ile Ruhun İlk Damlası Musîki

    "Suretin de arkasındaki asladır iştiyakım..."
   Sûrete, sîret biçmek, ömre ömür biçmek gibidir. Bir ömre sûretimi yazsam, bir ömrüm olur mu sîretimi yazmaya. Yoksa karakter midir ömrüme yön veren, ömrüm müdür yoksa karakterimi çizen. Ya da sîretimle sûretim bir olup karakter ismini mi verir kendilerine ?
   Harfler, sözcükler, cümleler ve sayfalar... Islak parmakların çevirdiği hayatlar gibi, sıcak esintinin, ılık bir nefese değdiği anlar ve satır aralarında yaşayan insanlar.
   Bir canlının derisinden başlayan yolculuğu bir başka canlının kabuğunda devam ettiren, sûretiyle, sîretlere şekil veren, başka hayatlara tohum olmak için yaşayan hayatlar. Mürekkeple kazıdığı ömrünü, tadarak yaşatır adadığı şeylere. Okunan her fikirle açılan yeni kapılar bambaşka alemlere yola çıkmamız için bir ümit ışığı olur bizlere. Orhan Pamuk'un kitabında dediği gibi; "Bir kitap okudum ve hayatım değişti." Bir ömrün mürekkebini yaladığı ve o tat ile yeni tatlara meraklı bir gûrme meyletmesi kazınıyor hafızalara. 
    İnsan, doğduğu andan itibaren başladığı yolculuğunda başta duyduğu ve gördüğü, sonrasında ise okuduğu ve konuştuğuyla sergiler işsiz karakterini tohumu olduğu ulu çınarlara. 
   Duymak, taze toprağa düşen ilk damla. Kulağa değen her ses, her söz, kıvam kazanmaya çalışan hamura uzanan ilk eldir. Ruh, ilk gıdasını alır ninnilerden akan musîkiyle. Güftenin masumiyetini, bestenin özgürlüğünde arar o temiz kulaklar. Saf ve temiz duygularla, kalplerden süzülen sözler, dillerin doğal temizliğinde arınarak akar başka yüreklere. Güftedeki incelik ve hassasiyet, çarptığı yürekte; şelale ve kuş sesleri gibi temiz ve doğal kulakları titrettiğinde, yine yürekten süzülerek tarifsiz musîkisiyle bir besteye dönüşüp, bir dansa durmuş güfte ve beste çiftini aktarır arayan ruhlara. Her arayan ruha çarptığında musîkinin hüzün yağmuru, şahıslarda bir hazan yağmuruna dönüp, ilk düşen damlayla birlikte kokusunu yayan yaşanmışlıklar yahut yaşanmaya gebeler ve sînelerden, davranışlara tesir eden ince ruhu karakterize eder ve duyduğu her komayla bir halı deseni misali işlenen özgün karakterdeki musîki.
    Musîkinin aşka intizarı... Yılların varlıklara ve nesnelere bıraktığı hasarı en derinden yaşayanlardan bir tanesidir musîki. Yılların, acıların, yüzlerinde temizlik ve sevimlilik bırakan yaşlılarımızı, diğerleriyle mukayese etmemiz bile oldukça güçtür. Maalesef batiyla olan yakınlaşmamız ve onların bizlerde usul değil esas değişimlerine sebebiyet vermesi, değik musiîkimiz, kültürümüzde temelden sarsılmalara meydan vermesi, haliyle musîkimizde eski, say ve temiz aşka intizarı;
    Aşk, nefret ve sevginin hassas düğümü. Zirvedeki riskle yaşamanın, bacaklarındaki titremeden duyulan haz. Acıyı hazza çeviren, hazzı hüzne çeviren zaman zaman. Amaçsızlığın aracı, araçların en tehlikelisi, en ölümcülü. Yaşamla, ölüme; ölümsüzlükten, yaşama sevincine uzanan zorlu yolculuk. Mecnun'u çöle düşürürken, Leyla'yı çöle çeviren. Ufukta serap sevincini yaşarken, susuzluğunu unutturan.
    Paylaştıkça azalan duygulardan münezzeh, duygular üstü hatta beşer uyku hislerle yürekleri saran, yaratılmışın yokluğunda varlığını eriten hüznü beş duyguda yaşatan ve tarifi imkansız gizem.
                               Gurubun rengi süzülmeden, titreyen canlardan
                               Çekme bakışlarını, hüznün buğusundan
                               Kararıp odam dolarken, ızdırabından
                               Mânâya hicran kılmak, vuslata sevdadan
    Gözlerin bakar da görmezken, aramak niye bulmaya bu kadar yakınken. Bilinen bulunmuş olmaksa, olmuş mu ki hiç aşkı bilinen. Efsane olmaksa istenen, yahut imkansızı bilmek, bulmak demekse taze zihinlerde , çabamız yürekte başlayıp, zihne ve karaktere inmekle mümkündür ancak. Özlediğimiz musîkimizi bulmakla, süzmek bahsettiğimiz taze zihinlerin hassas yüreklerimizden.

4 Aralık 2013 Çarşamba

Uzaydaki Gündüz ve Gece Kovalamacası

   Küçükken bir kere binmişim uçağa ama hatırlamıyorum evdekiler anlatır bazen. Küçüklüğümde öğrendiğim bir bilgiden sonra bende bir istek oluştu. Daha genç olduğum için yakın zamanda olması mümkün olmasa da bu isteği nereye gitsem içimde taşırım. O kadar büyülü bir şey ki anlattığımda sizin de hayallerinize belki de rüyalarınıza gireceğini düşünüyorum.
   Malum gece gündüzü, gündüz ise geceyi kovalar durur. Birbirlerine asla kavuşamazlar ama birbirlerinden de asla vazgeçemezler. Günler onların kavuşamamasını fırsat bilir de bize verir acımadan kovalarken geçen süreyi.
   Bu kovalamaca da birbirlerine kavuşamasa da gece ile gündüz yine de nereye gittiklerini birbirlerine ipucu bırakarak belli ederler. Gece ayrılırken bulunduğu yerden hayatı neredeyse durdurmuş şekilde saf bir karanlık bırakarak çeker gider, güneş ise en cıvıl vakitte son ışık huzmeleriyle ayrılır. Eşeğin üstünden havucu sarkıtarak yürümesini sağlamak gibidir bu. Sürekli birbirlerinden izler bulurlar ama bir türlü kavuşamazlar.
   Benim hayalime gelecek olursak da gece ve gündüzün tam arasından uçakla geçmek onların birbirlerine olan sevgisini ve birbirlerini sürekli arayışlarının delili olan o çizgiyi yukarılardan görmek istiyorum.
   Bir kaç duyum almıştım. Uçakla o çizgiden geçilirken perdeleri kapatmanızı isterlermiş. Çünkü insan korkarmış, kıyamet kopuyor sanırmış. Öyle de olsa görülmeye değer o güzel manzara. Bunu görmeden ölmeyi pek istemem diğer hayallerim gibi. O anın sanki yavaşlamış gibi uzunca bir süreye yayılmasını fazlasıyla isterim ki o istediğim zevki, göz ziyafetini doyuma ulaşarak tadayım.

3 Aralık 2013 Salı

Emek Göstermenin Güzelliği ve Düğünde Teyze Dansı

  Emek vermekten hep kaçınırız ama bir işi benimseyerek yaptıktan sonraki hal bence paha biçilemez. Sanki beyninizden sıvı alınmış gibi olursunuz. Gözleriniz işiniz bittikten sonra boş boş bakar. Ama bir kafa dinginliği söz konusudur sizde ve bunun keyfini çıkartırsınız. Hatta ve hatta yürüyüşünüz de bile değişmeler olabilir. Motivasyon yüksektir. Küçük dağları da gördüğünüz gibi ben yarattım havası vardır tabi ama bunu karakterinize göre ya açıkça belli edersiniz yada belli etmemek için uğraşırsınız.
  Durum böyledir ama bu aşamaya gelesiye kadar işten kaçmak için neler düşünmemişsinizdir ki. En kolay örnek ilkokulda sınava çalışasın gelmez "Örtmenim dün akşam elektrikler kesilmişti, çalışamamıştım. Nolur sınav yapmayıın!" dersiniz. Zoraki hoca sınav yapar, sınavınız güzel geçmiştir ve kendinizi böyle hissedersiniz. "Ya ben zekiyim işte ne olacak" havalarında olursunuz. Orada hatırlatmak gerekir aslında az önce sınavdan kaçan sen değil miydin diye ya neyse.
   Tabi bu anlattıklarım tembel mizaçlılar için geçerlidir. Birden göstermeseler de sadece "Ay benim elimden o iş gelir mi?", "Hiç yapasım yok." derler ve tabiri caizse düğünlerde nazlanarak en sonunda birisinin emrivakisine "E hadi biraz oynayayım" diye ağırdan ağırdan başlayıp sonrasında dillere destan göbek atan, ortalığın da tozunu attıran hanım teyzelerimiz örnek gösterilebilir.
   Bu teyzelerin "Hadi ikicik de ben göbek atayım" diye gönüllü olanları da yok değil bunu da buradan belirtmez isem çatlarım vallahi de billahi de ayol!! :))

Spor Yapanların Dikkatine

  Spora ilk başladığınızda her şey güzel gelecek. Sanacaksınız ki rekorları kırıyorum koşarken, öyle fazla ağırlık kaldırıyorum ki parmağımda dünyayı döndürüyorum diyeceksiniz.
    Elbette bunlar denecek ilk önce kendimizi kandırmaca yok. Hatta ilk günün sonunda üstümüzü bir güzel çıkarıp aynada kendimize şov bile yapacağız kimselerden habersiz. Bir anda şişti her yerim moduna da bağlayacağız ama göründüğü gibi değil maalesef. Gelişme yok demiyorum elbette bir gelişme var ortada. Yalnız bilmemiz gereken şey 1 isek 2 olmak tamı tamına iki katımıza ulaşmamız demektir ama o an 2 olduktan sonra tekrar iki katımıza çıkmak pekte kolay değil düşünsenize o zaman 4 olmamız gerekecek.
    Durum böyle işte yapmamız gereken hemen spordan caymak ya da şevkimizi kırmak değil. Bunu bilerek spora başlamalı ve eğer gerçekten istiyorsak imkansız olmadığını bilmemiz gerekir.