9 Aralık 2013 Pazartesi

Duyguların Şahı Aşk ile Ruhun İlk Damlası Musîki

    "Suretin de arkasındaki asladır iştiyakım..."
   Sûrete, sîret biçmek, ömre ömür biçmek gibidir. Bir ömre sûretimi yazsam, bir ömrüm olur mu sîretimi yazmaya. Yoksa karakter midir ömrüme yön veren, ömrüm müdür yoksa karakterimi çizen. Ya da sîretimle sûretim bir olup karakter ismini mi verir kendilerine ?
   Harfler, sözcükler, cümleler ve sayfalar... Islak parmakların çevirdiği hayatlar gibi, sıcak esintinin, ılık bir nefese değdiği anlar ve satır aralarında yaşayan insanlar.
   Bir canlının derisinden başlayan yolculuğu bir başka canlının kabuğunda devam ettiren, sûretiyle, sîretlere şekil veren, başka hayatlara tohum olmak için yaşayan hayatlar. Mürekkeple kazıdığı ömrünü, tadarak yaşatır adadığı şeylere. Okunan her fikirle açılan yeni kapılar bambaşka alemlere yola çıkmamız için bir ümit ışığı olur bizlere. Orhan Pamuk'un kitabında dediği gibi; "Bir kitap okudum ve hayatım değişti." Bir ömrün mürekkebini yaladığı ve o tat ile yeni tatlara meraklı bir gûrme meyletmesi kazınıyor hafızalara. 
    İnsan, doğduğu andan itibaren başladığı yolculuğunda başta duyduğu ve gördüğü, sonrasında ise okuduğu ve konuştuğuyla sergiler işsiz karakterini tohumu olduğu ulu çınarlara. 
   Duymak, taze toprağa düşen ilk damla. Kulağa değen her ses, her söz, kıvam kazanmaya çalışan hamura uzanan ilk eldir. Ruh, ilk gıdasını alır ninnilerden akan musîkiyle. Güftenin masumiyetini, bestenin özgürlüğünde arar o temiz kulaklar. Saf ve temiz duygularla, kalplerden süzülen sözler, dillerin doğal temizliğinde arınarak akar başka yüreklere. Güftedeki incelik ve hassasiyet, çarptığı yürekte; şelale ve kuş sesleri gibi temiz ve doğal kulakları titrettiğinde, yine yürekten süzülerek tarifsiz musîkisiyle bir besteye dönüşüp, bir dansa durmuş güfte ve beste çiftini aktarır arayan ruhlara. Her arayan ruha çarptığında musîkinin hüzün yağmuru, şahıslarda bir hazan yağmuruna dönüp, ilk düşen damlayla birlikte kokusunu yayan yaşanmışlıklar yahut yaşanmaya gebeler ve sînelerden, davranışlara tesir eden ince ruhu karakterize eder ve duyduğu her komayla bir halı deseni misali işlenen özgün karakterdeki musîki.
    Musîkinin aşka intizarı... Yılların varlıklara ve nesnelere bıraktığı hasarı en derinden yaşayanlardan bir tanesidir musîki. Yılların, acıların, yüzlerinde temizlik ve sevimlilik bırakan yaşlılarımızı, diğerleriyle mukayese etmemiz bile oldukça güçtür. Maalesef batiyla olan yakınlaşmamız ve onların bizlerde usul değil esas değişimlerine sebebiyet vermesi, değik musiîkimiz, kültürümüzde temelden sarsılmalara meydan vermesi, haliyle musîkimizde eski, say ve temiz aşka intizarı;
    Aşk, nefret ve sevginin hassas düğümü. Zirvedeki riskle yaşamanın, bacaklarındaki titremeden duyulan haz. Acıyı hazza çeviren, hazzı hüzne çeviren zaman zaman. Amaçsızlığın aracı, araçların en tehlikelisi, en ölümcülü. Yaşamla, ölüme; ölümsüzlükten, yaşama sevincine uzanan zorlu yolculuk. Mecnun'u çöle düşürürken, Leyla'yı çöle çeviren. Ufukta serap sevincini yaşarken, susuzluğunu unutturan.
    Paylaştıkça azalan duygulardan münezzeh, duygular üstü hatta beşer uyku hislerle yürekleri saran, yaratılmışın yokluğunda varlığını eriten hüznü beş duyguda yaşatan ve tarifi imkansız gizem.
                               Gurubun rengi süzülmeden, titreyen canlardan
                               Çekme bakışlarını, hüznün buğusundan
                               Kararıp odam dolarken, ızdırabından
                               Mânâya hicran kılmak, vuslata sevdadan
    Gözlerin bakar da görmezken, aramak niye bulmaya bu kadar yakınken. Bilinen bulunmuş olmaksa, olmuş mu ki hiç aşkı bilinen. Efsane olmaksa istenen, yahut imkansızı bilmek, bulmak demekse taze zihinlerde , çabamız yürekte başlayıp, zihne ve karaktere inmekle mümkündür ancak. Özlediğimiz musîkimizi bulmakla, süzmek bahsettiğimiz taze zihinlerin hassas yüreklerimizden.