Konuşarak neden anlaşamıyor insanlar? Yada iki insanın
birbirleriyle tartışırken karşısında bazı şeyleri değiştirmesi neden bu kadar
zor? Niye anlatamıyoruz kendimizi yahut neden anlayamıyoruz bazı şeyleri?
Milyonlarca soru çıkar bu şekilde devam edecek olursak…
Hayatta hiçbir şey
için geç değildir derler peki gerçekten bu doğru mu? İlk önce kendinden
örnekler düşünmeli buna insan bir başkasından beklememeli örneği. Tartışırken
kendi fikirlerimizin doğruluğundan o kadar eminiz ki peki bir şeyler öğrenmek
için neden kendimiz çabalamak yerine kendimiz deneyimlemek yerine bir
başkalarının yapmasını bekliyoruz?
Çok karışık bu hayat. Düşünmek gerçekten zor zanaat.
Yapılması gereken ne peki?
İnsanlar çok
unutkan olabiliyor. Öğrendiği bir dönem boyunca sadık kaldıkları plan ve
fikirlerine bir süre sonra onları hiç yaşamamış hiç deneyimlememiş gibi
davranamıyor ve üstelik bunların farkında bile değiller!! Buna hepimiz dahiliz
bende. Neden verdiğimiz kararların arkasından bir ömür boyunca gidemiyoruz.
Doğruluğu sekteye uğrayan yahut değişebilecek şeylerden bahsetmiyorum burada.
Örneğin en ufak bir çöpü sokak ortasına atmamak gibi. Bu davranışın güzelliği
ve iyiliği ne olursa olsun değişmez yada bu kadar kesin yargılamamak için en
azından değişme ihtimali çok düşük. İşte bu benim kendime kızmama neden oluyor.
Neden kararlarımın arkasında bir ömür duramıyorum? Bazı olaylar durumlar
yıpratıyor insanı ve bunun sonucu olarak farkında olmadan uzaklaşabiliyor
kararlarından doğrudur fakat neden hep karar vermeden önceki hale dönesiye
kadar bunun farkına varamıyor ki insan. Sevdiği insanı üzmeyeceğini ve anlamak
için uğraşacağını kendine söylediği o kadar zaman uyguladığı halde neden
olaylar ve zamanlar geçtikçe uzaklaşıyor bu doğrusundan ve ilişkisi kötü duruma
geldiğinde bunu hatırlıyor?
İnsan gerçekten
de nankördür. Kim ne derse desin karşındaki kişi kim olursa olsun arada onun ne
olduğunu, sınırının neresi olduğunu belirtmelisin ki karşındaki kişi unutmasın.
Bunu kötü ve sert bir dille yapmamak gerek elbet. İnsan neden ölümü
hatırlamalıdır arada peki? İşte bu yüzden. Hayatta baki kalamayacağını
unutmaması için. Baki kalacağını düşündükçe insan dünyaya kök salmak için olur
olmaz işlere girer. Ama ölümü hatırlamak insana ben şu zamana kadar neler yaptım,
bundan sonra şöyle yapmalıyım dedirtir. İnsanı kendi içine sürükler, öz
eleştiriyi yapmasına sebep olur. İşte buda kendimize aslında haddimizi arada
bildirmemiz demektir. Ölüm ne tuhaf bir şeydir aslında. Ruhun dışında geriye
kalan et ve kemiksin…. Bunun dışında bir doğru var mı peki? Maalesef yok gibi
gözüküyor. Hayattan zevk almak gerek ama bu zevk ufak ve bencilce değil.
Aslında bizim zevkli dediğimiz çoğu şey gelip geçici zevklerdir. Örneğin yemek
yemek, televizyon seyretmek, uyumak, araba kullanmak, oyun oynamak… tamam zevk
alırsın onu yaparken bir süre ama yıllar geçtikten sonra anlarsın ne kadar boş
olduğunu çünkü sana bir şey katmaz onlar. Esas zevk yardımdır, muhabbettir,
bilgeliktir, sağlıktır. Ve biz bunların hepsine nankörlük ederiz. Elimizden bir
şey alınmadıkça değerini kıymetini bilemeyiz.
Her nesil bir
önceki nesile özenir. Eskiden böyle miydi der bayramlar. Ben başta bunu bizim
zamanlarımızda çıktı söylenir sanırdım ama eski bir kitap okuduğumda 1950’ler
de gençlerinde eskiden böyle miydi dediklerini gördüm. Ne kadar tuhaf değil mi?
Eskiye özenmek ama şu an için, gelecek için bir şeyler yapmamak? Biz aslında
fazlasıyla boş konuşuyoruz. Tamam konuşmak önemlidir. Sorunları konuşmak, fikir
edinmek, çözüm üretmek, bilmediklerini öğrenmek, görmediklerini görmek
konuşarak olur fakat sürekli aynı konuşmayı yapıp da icraatta bulunmamak en
büyük hatadır.
Biz insanlar
aslında fazlasıyla da üşengeciz. Çözümü bildiğimiz halde yerimizde saymak kadar
büyük bir saçmalığı yapıyoruz.
Planlarımızı
gerçekleştiremiyoruz.
Sözlerimize sadık
kalamıyoruz.
Peki biz ne
yapıyoruz Allah aşkına??
Biz sadece zaman dolduruyoruz….. ne eksik ne fazla….