18 Kasım 2013 Pazartesi

Coğrafyanın Çocuğu Tarih'e Bir 'Merhaba' Deyin!

  Geçen gün bir hocam derste "Tarih coğrafyanın çocuğudur." demişti. Söz fazlasıyla hoşuma gittiği için bende oturdum, bir güzel düşündüm. Eğer Türkiye, Rusya'nın coğrafyasında yer alsaydı biz de sıcak denizlere inmek ister miydik diye. Bu düşünceyi de tesadüf eseri dışarıda hava soğukken düşünüyordum. Yani üşüyordum o anda. Dedim kendime evet inmek isterdik. Tamam biraz tuhaf gelebilir ama illa da karmaşık şekilde düşünmek zorunda değiliz. Sonuçta koskoca bir toplumun hepsinin aynı isteği istemesi karmaşık yollarla olacak bir şey değil, bu istek bir içgüdü şeklinde ortaya çıkar ve oluşur. Durum bu yani.
  Bir hoca misali söylemeyi ısrarla istediğim bir sözde "bu durumdan hareketle" demek olacak. Başka ülkeleri de böyle analiz edebiliriz bence. İlkokul, ortaokulda hep öğretmişlerdir; jeopolitik açıdan bakıldığında Türkiye'nin coğrafyası çok önemli bir yerdedir. Asya ile Avrupa arasında köprüdür. Ben bize gösterilen tarihi pek sevmiyorum ve yapmacık buluyorum. Büyüdükçe okuduğum kitaplardan kaynaklanıyor bunlar. Neden mi? E okulda gösterilen tarihin aynısını başka hiç bir kitapta görmedim de o yüzden. Tarih bu kadar değişken olamaz ama değil mi? Her neyse işte yine de doğru bir şeyi beynimize kazımışlar haklarını yememek gerek. Petrol kaynaklarına fazlaca yakınız. Rusya gibi doğal kaynakları olan bir coğrafyanın denizden ulaşımı boğazlarla bizim elimizde. Asya kıtasıyla Avrupa kıtasını gerçekten biz bağlıyoruz. İşte bunlar sonucu Sultan Abdulhamit'in 'Denge Politikası' bizim coğrafyamızın rolüdür. Eğer her şeyin ortasında yer alıyorsan, bir taraftan bir tarafı seçmek senin aleyhinedir. Bir tarafa dönerken, sırtını yüzüne bakmadığın tarafa dönersin çünkü. Oradan da ne geleceğini bilemezsin arkan dönük olduğu için. Durum böyleyken tarafsızlık en büyük ödüldür bu coğrafyaya. Ama bu da kolay değil elbet. Her iki tarafı da hoş tutmak , yeri geldiğinde isteklerini iki tarafa da yaptırmak. Bu yüzden ülkemiz bu kadar bölüşmeye meyilli. Bize başka şeyler öğretmişler yada hep bunu kafamıza kakmışlar.
   Düşünün bir ortam da ufak bir tartışma çıkıyor ülkeyle ilgili ve bu tartışma asla senin düşüncen bu benim düşüncem bu neyse kardeşim deyip yan yana oturmaya devam edilmiyor. Ama pekâla da normal konulu tartışmalar da bu olabiliyor. Ayrıca bir özelliğimiz de sen şusun ben buyum muhabbeti. Biraz kanımızın kaynadığı doğrudur bu konularda ama uzlaşmaya engel değildir bu.
   Neyse ben de dediğim duruma düşmemek için başta dediğim örnek verme işine geçmeliyim. Örnek ülkemiz İngiltere bu sefer. İngiltere konum itibariyle Avrupa karakıtasında yer almıyor malesef ve olayların döndüğü Ortadoğu'ya diğer ülkelere fazlasıyla uzak. Bu durumu bir sınıf örneğiyle açıklamak istiyorum. Sınıfın birinde sağ arka köşeye oturmuş ama yerinde duramayan istediklerini elde etmek isteyen bir kişi düşünün ama bulunduğu yerin buna imkan vermediğini konuşulmadığını hayal edin. Sol ön köşede de bütün muhabbetlerin edildiğini farz edin. Ortam oradan akıyor yani. E bizim köşedeki İngilizimiz ne yapar sizce oraya ulaşmak istemez mi? Temelli olarak oraya ulaşması mümkün değildir o nedenle sol ön köşeye yakın kişilere gidip sen şimdilik orada otur ben burada duracağım dediğini ve konuşmaya öyle katıldığını düşünün. Örnek yavaş yavaş oturmuyor mu ? Yer değiştiremediği zamanlarda kendi köşesinden bağırarak muhabbete katılmaya çalıştığını sizde duyuyor musunuz? basit bir düşünceyle bu durumu açıklığa kavuşturabiliyoruz işte. Bir de size soru siz orda olsaydınız nasıl davranırdınız? Bu soruyu her coğrafya için kendimize sorduğumuzda olayları anlamamız daha da kolaylaşacaktır bizim için. Tek kriter bu değil  elbet haklısınız. Her toplumun karakteristik özellikleri farklı. O zaman coğrafyalarla ilgili net gerçek düşünceleri kafamızda oluşturmak istiyorsak ırkların karakteristik özelliklerini öğrenip, telepati yapmalıyız. Okuduğunuz için teşekkür ederim.