Zor ayrılıyor insan her şeyden. Çünkü alışıyor insan, sahipleniyor farkında olmadan. En nefret ettiklerini bile sahipleniyor insan bilmeden. Ölmekten korkmamız bile yaşamaya alıştığımızdan belki de. Ama bir o kadar da hayallerimizde hiç yapmayacaklarımızı yapmak, hiç gitmeyeceğimiz yerlere gitmek isteriz. Çünkü alışmak en çok bağlayan şeydir bizi. Bıkkınlıklara bile göğüs gerer bu meret.
İlla büyük şeyler olmasına gerek yok bu isteklerimizin hayallerimizin. Boşuna otobüs aşkları diye bir tabir yoktur bizde. O otobüse bineriz ilk önce ve gözlerimiz bir güzele takılır ki ne güzeldir, aklımızı başımızdan alır ve dünyanın en uzak diyarlarına götürür. Öyle harika hayaller kurarız ki iki durak arasında sarhoşuzdur aslında. Ama bir panikte basar bizi, avuçlarımızı terletir üstelik. O harika hayallerdeki biricik kızdan kopma vakti gittikçe yaklaşmaktadır. Ah o dakikalar öylesine değerlidir ki. Ama lanet olsun ki onun yanına gitmenin düşüncesi bile, silahı çıkartıp kafayı uçurmaktan zordur. Hadi bir şekilde tamam gideceğim dediğinde bile kendine, o aradaki üç adım kilometrelere dönüşür ve hüzünle kafa eğilir, kadere razı olunur. Peh, nasıl bir kaderse o! İşte budur alışkanlık denilen, hayatımıza bizden daha fazla karar veren o ilginç ŞEY. Bir tarifi de yoktur ama değil mi? Bu dünya da tek hecelerden korkacaksın korkacaksan eğer. Aşktan mesela, neden mi hadi tarif edin bana o zaman aşkı? Ya da hissi. Yahu daha hissi, hissetmek kelimesini kullanmadan açıklayamıyoruz biz. İşte alışkanlık, ŞEY'dir aslında. Hayatımıza yön veren ŞEY...